Kasten öldürme suçu, bir kimsenin kasıtlı olarak bir başkasını öldürmesi ve yaşam hakkına kasıtlı olarak son vermesidir. Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) 81. maddesinde “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” olarak suçun basit hali; 82. maddesinde ise suçun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerle birlikte korunan hukuki değer kişilerin yaşama hakkı yani insan hayatıdır.
Ceza Kanunumuz, yaşam hakkının ihlal edilmesi karşısında müebbet hapis cezasını öngörmüştür. Öyle ki toplumun temelini oluşturan ve diğer haklarımızı kullanabilmemizin gereği olan yaşam hakkının ihlali, ceza hukuku sistematiği içerisindeki en ağır ceza ile yaptırıma bağlanmıştır.
Kasten öldürme suçunun faili herkes olabilir. Suçun adından da anlaşılacağı üzere failin öldürme eylemini “kasıtlı olarak” gerçekleştirmesi gerekmektedir. Kast kavramından anlamamız gereken failin öldürme eylemini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesidir. Dolayısıyla failin öldürme kastıyla hareket etmesi ve mağdurun yaşamının sona ermesi suçun işlendiğinin kabulü için yeterlidir.
Sağ doğan ve yaşayan her insan kasten öldürme suçunun mağduru olabilir. Yaşamın hukuken başladığı kabul edilmediğinden cenin bu suçun mağduru olamamaktadır. Zira cenine karşı öldürme eyleminin gerçekleştirilmesi TCK m. 99’da “Çocuk Düşürtme Suçu” olarak ayrıca düzenlenmiştir.
Suçun varlığı için mağdurun yaşı, cinsiyeti, ırkı vb. unsurlar önem arz etmemektedir. Yalnızca ileride de değineceğimiz üzere mağdurun bazı sıfatları haiz olması durumunda suçun nitelikli halinin işlendiği kabul edilmektedir.
İşlenen her suç gibi kasten öldürme suçunun diğer bir mağduru da toplumu oluşturan bireyler adına devlettir. Hukuk düzenince yasaklanan ve yaptırıma bağlanan davranışlar doğrudan kamu hukukunun bir parçası olduğundan cezaen yasaklanmış fiillerin işlenmemesinde kamu adına devlet doğrudan menfaat sahibidir. Failin tehlikeliliğinin yüksek olması, eylemin kamu sağlığını, kamu düzenini veya toplumsal barışı tehdit etmesi gibi hallerde devlet suçu re’sen araştırmaktadır. Kasten öldürme suçunda da şikayet şartı aranmaksızın soruşturma işlemleri re’sen başlatılmakta, muhakeme kamu adına yürütülmektedir.
Kasten öldürme suçu serbest hareketli bir suç olduğundan suçu oluşturan hareketin ne şekilde gerçekleştiği önemli değildir. Hareketin ölüm sonucunu meydana getirmeye elverişli olması suçun oluşması için yeterli görülmüştür.
Ceza Kanunumuz uyarınca kasten öldürme suçu hem icrai bir hareketle hem de hareketsiz kalmak suretiyle ihmali bir hareketle işlenebilmektedir. Her iki halde de fail kasten öldürme suçu uyarınca cezalandırılmakla birlikte faile verilecek ceza farklılık göstermektedir.
TCK md. 83 uyarınca kasten öldürme suçu ihmali davranış ile yani kişinin yükümlü olduğu bir davranışı gerçekleştirmemesi şeklinde de işlenebilmektedir. Suçun ihmali hareket ile işlendiğinin kabulü için failin belirli bir davranışta bulunma yükümlülüğünün olması gerekmektedir. Bu yükümlülük kanuni düzenlemelerden kaynaklanabileceği gibi sözleşmeyle de öngörülmüş olabilir. Bununla birlikte failin ön gelen tehlikeli davranışı da bu yükümlülüğe yol açmış olabilir. Örneğin failin saldırgan olan köpeğini tasmasız şekilde gezdirmesi ve köpeğin birine saldırması halinde failin ön gelen tehlikeli davranışının oluştuğundan bahsedilebilir.
Doktorların kanundan kaynaklanan yükümlülüklerinin dışında kalan hallerde hastalarına gerekli tedavileri kasten uygulamamaları ve ölüm neticesine sebebiyet vermeleri hali sözleşmeden doğan yükümlülüğe örnektir. Yine bir ebeveynin yeni doğan çocuğuna karşı olan bakım yükümlülüğünü yerine getirmemesi neticesinde bebeğinin ölümüne yol açması halinde ihmal suretiyle kasten öldürme suçundan söz etmemiz mümkündür. Burada ebeveynin çocuğuna karşı olan bakım ve gözetim yükümlülüğü ise kanundan kaynaklanmakta olup bu husus Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da vurgulanmaktadır (Yargıtay 12. CD., 2014/18577 E., 2015/7237 K. sayılı ve 30.04.2015 tarihli kararı).
Kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi halinde failin ölüm neticesinden sorumlu olabilmesi için failden gerçekleştirmesi beklenen eylemin “gerekli” olması lazımdır. Diğer bir deyişle failden sonuca etki etmeyecek, faydasız bir çaba beklenemeyecektir. Bununla birlikte ihmali davranışın gerçekleşen ölüm neticesi ile nedensellik bağı içinde olması gerekir. Dolayısıyla ölüm neticesini meydana getirmeyen, basit nitelikteki ihmaller suçun gerçekleştiğinin kabulü için yeterli olmayacaktır. Buna karşılık örneğin bir trafik kazasında failin, kaza sonucu yaralanan kişiyi hastaneye götürmeyip olay yerinde bırakması, yaralananın kanamasının devam etmesi üzerine hayatını kaybetmesi olayında failin ihmali ölüm neticesine yol açacak boyuttadır.
TCK m. 83/3 uyarınca, suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi verilecek cezada indirim yapılmaması da mahkemenin takdir alanındadır.
Meşru savunma (meşru müdafaa), bir kimsenin kendisine veya bir başkasına karşı gerçekleşmekte olan veya gerçekleşmesi muhtemel bir saldırıya karşı kendisini veya bir başkasını savunmasıdır. TCK m. 25’te de meşru savunma hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiş ve saldırıyı etkisiz kılmak için orantılı olarak verilen karşılık için suçun oluşmayacağı öngörülmüştür. Meşru savunmaktan bahsedebilmek için savunma eyleminin zorunlu olması ve saldırıda bulunana yönelmesi gerekir. Kasten öldürme eyleminin meşru savunma kapsamında değerlendirilmesinde orantılılık ve zorunluluk unsurları özellikle önem taşır.
Silah kavramının tanımı TCK m. 6/1-f ile yapılmıştır. İlgili madde uyarınca silah kavramı halk arasında bilindiği anlamdan çok daha geniş kapsamlı tanımlanmıştır. Bu tanıma göre silah kavramının kapsamına ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, her türlü kesici ve delici aletler saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli araçlar ve yakıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici ve radyoaktif kimyasal maddeler de dahil edilmiştir. Öyle ki maddi olayın şartlarına göre taş ve sopa dahi silah kapsamına girebilir (Yargıtay 1. CD., 2015/6252 E., 2016/853 K. sayılı ve 29.02.2016 tarihli kararı).
Nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlar kullanılmak suretiyle işlenmesi dışında silahla öldürme kasten öldürme suçu bakımından nitelikli hal olarak düzenlenmemiştir. Bu itibarla kasten öldürme suçunun silahla, örneğin bıçakla veya ateşli silahla işlenmesi ile silahsız işlenmesi arasında faile verilecek ceza açısından bir fark bulunmamaktadır.
Haksız tahrik, TCK m. 29 ile ceza sorumluluğunu azaltan bir hal olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre kişinin haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında kalarak bir suç işlemesi halinde faile verilecek cezada indirim uygulanacaktır. Yapılacak indirim ise haksız tahrikin yoğunluğuna göre belirlenecektir.
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla kabul edildiği üzere haksız eylemler karşılıklı ise kural olarak haksız tahrik indirimi uygulanmamaktadır. Ancak karşılıklı eylemler arasında açık bir orantısızlık bulunuyorsa, haksız tahrik halinin varlığından bahsedilebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012/1-1288 E., 2012/1856 K. sayılı ve 18.12.2012 tarihli kararı). Keza Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/305 E., 2018/669 K. sayılı ve 20.12.2018 tarihli kararında, fail ile mağdurun birbirlerine yumrukla saldırdığı; failin, kendisine ve ailesine yumrukla saldırılmasına karşılık olarak mağdura av tüfeğiyle iki el ateş açtığı bir olayda saldırı eylemi ile savunma arasında orantı bulunmadığına ve failin eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiğine karar vermiştir.
Kasten öldürme suçunun haksız tahrik altında işlenmesi halinde ise faile müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar; ağırlaştırılmış müebbet cezası hapis cezası yerine ise 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası verilmektedir.
TCK m. 82 ile kasten öldürme suçunun nitelikli halleri belirlenmiştir. Aşağıda kısaca açıklanacak bu hallerde verilecek ceza müebbet hapis cezası yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır:
Kanunumuzda “tasarlamanın” tanımı yapılmadığından bu boşluk Yargıtay kararları ve doktrin ile tamamlanmaya çalışılmıştır. Yargıtay içtihadı doğrultusunda tasarlama, failin suç işleme kararı aldıktan sonra suça ilişkin plan yapması, aradan belirli bir süre geçmesine rağmen suç işleme yönündeki kararlılığını koruması ve soğukkanlı bir şekilde suçu işlemesi olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay’a göre tasarlama kastının ortaya konulmasında bu ölçütlerden herhangi birinin izlenmesi mümkündür.
Yargıtay’ın uygulamalarına göre tasarlamadan bahsedilebilmesi için (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2015/1-1222 E., 2016/189 K. sayılı ve 12.04.2016 tarihli kararı):
Tasarlama halinde fail, fiili olay anında karar verip işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir.
Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedene ve ani karara bağlı olarak fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra gerçekleştirildiği değerlendirilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/1-270 E., 2014/197 K. sayılı ve 22.04.2014 tarihli kararı).
Keza Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/1-304 E., 2014/454 K. sayılı ve 30.10.2014 tarihli kararına konu olayda failin önceden aldığı karar dahilinde plan yapmış, öldürme eylemini gerçekleştirmek için kar maskesi, işçi tulumu, eldiven ve biber gazı da alarak hazırlık yapmıştır. Fail katılanı tüm gün takip ederek havanın kararmasını beklemiş ve hava karardığında katılanın evine girerek öldürme eylemini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Olayda Yargıtay, tasarlamanın şartlarının oluştuğunu belirleyerek tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüsün oluştuğuna karar vermiştir.
Kişinin acıma duygusu olmaksızın bir başkasını öldürmesi halinde kasten öldürme suçunun canavarca hisle işlendiği kabul edilecektir. Canavarca hisle öldürmede eylem vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmekte ve fail eylemini gerçekleştirmekten haz duymaktadır.
Aynı fıkrada yer alan, eziyet çektirerek ibaresi ise, failin öldürme eylemini gerçekleştirirken mağdura ayrıca bir acı çektirmesini ifade eder.
Sözü edilen nitelikli hal, öldürme eyleminin gerçekleştirilme şekli üzerinden belirlenmektedir. Örneğin Yargıtay’a göre failin tartıştığı sevgilisinin üzerine benzin dökerek yakması halinde suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlendiğinin kabulü gerekecektir. Üstelik bunun için canavarca his saikinin netice gerçekleşene kadar devam etmesi aranmaz. Yargıtay’a göre fail eylemini gerçekleştirir gerçekleştirmez pişman olup maktülü hastaneye götürse dahi nitelikli halin varlığı kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/1-905 E., 2019/146 K. sayılı ve 05.03.2019 tarihli kararı).
Kasten öldürme suçunun genel bir tehlike yaratmak veya tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halde toplum genel bir tehlikeye maruz bırakılmakta ve mağdurun kendisini savunma olanağı bertaraf edilmektedir.
Kasten öldürme suçunun yakın akrabaya karşı işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Kişinin üstsoyu annesi, babası, dedesi, babaannesi ve anneannesi; altsoyu ise kişinin çocukları ve torunlarıdır. Amca, hala, teyze gibi kişinin diğer akrabaları kişinin yan soyu olup bu nitelikli halin dışında kalmaktadır.
Fıkra metninde geçen “eş” kavramı halen süregelen evlilik ilişkisi içinde olunan kişiyi ifade eder. Örneğin boşanılan eş bu kapsamda olmayacaktır.
Kardeş kavramı ise kişinin aynı anne veya babadan doğan kardeşlerini ifade eder.
Bentte sayılan kimselere karşı kasten öldürme fiilinin icrasında kolaylık bulunduğundan suçun bu savunmasız kişilere karşı işlenmesi nitelikli hal kapsamında sayılmıştır. Ceza Kanunumuzun 6. maddesine göre çocuk, henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.
Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunmaya; kişinin trafik kazası geçirmesi, akli veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, sara nöbeti geçirmesi, ani fenalık geçirmesi, baygınlık, alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olma gibi olaylar örnek olarak verilebilir. Örneklerden de anlaşılacağı üzere bu hallerin sürekli olmasına gerek yoktur. Önem arz eden, mağdurun olay gerçekleştiği anda içinde bulunduğu durumdur.
Hamile olan kadın diğer bireylere kıyasla daha savunmasız olduğundan kasten öldürme suçunun gebe bir kişiye karşı işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin, mağdur kadının hamile olduğunu bilmesi gerekmektedir.
Kamu görevlisi kavramı, TCK m. 6/1-c ile “Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Sözü edilen nitelikli halin oluşması için salt mağdurun kamu görevlisi olması yeterli değildir. Kasten öldürme eyleminin, kamu görevlisinin görevinden dolayı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Failin işlenmiş bir suçu gizlemek, suç delillerini ortadan kaldırmak veya suçun işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla bir kimseyi öldürmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli halin uygulanmasında failin önceden işlediği suçun niteliği önem arz etmemektedir. Önemli olan kasten öldürme suçunun işlenen diğer suçla bağlantılı olması ve yukarıdaki gayelerden biri doğrultusunda gerçekleştirilmesidir.
İnfial, sözlük anlamı olarak, kızgınlık ve içerleme demektir. Fail burada suç teşkil eden bir eylemi gerçekleştirememekten dolayı öfkelenmekte ve kasten öldürme eylemini bu duygu içerisinde gerçekleştirmektedir.
Failin işleyemediği suç ile kasten öldürme suçu arasında bağlantı bulunmalıdır. Örneğin, fail, tehdit içerikli mektuplar göndererek bir yakınından sürekli para istemektedir fakat yakını hiçbir şekilde kendisine karşılık vermez. Fail ise bu duruma öfkelenerek karşısındakini öldürürse söz konusu nitelikli hal uygulama alanı bulacaktır.
Halk arasında “kan davası” olarak bilinen sosyal olgunun engellenmesi amacıyla kasten öldürme suçunun kan gütme saikiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Kan gütme saiki, kişinin daha önceden öldürülen bir yakınının intikamını alma duygusuyla belirli bir aile ya da gruba mensup kişiyi öldürme amacıyla hareket etmesidir. Dolayısıyla bu suçtan söz etmek için daha önceden gerçekleşen bir öldürme eyleminin varlığı gerekir. Fail bu suçu işlerken görev bilinciyle hareket etmekte ve öç almak istemektedir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda kasten öldürme suçunun kan gütme saikiyle işlendiğinin kabulü için birtakım şartlar aranmaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/1-530 E., 2014/1 K. sayılı ve 14.01.2014 tarihli kararı):
Töre, bir topluluğun benimsediği ve uyguladığı ahlaki değerleri, yerleşmiş davranış ve yaşayış biçimlerini ifade etmektedir. Töre olarak kabul edilmiş bu toplumsal kurallara uymayan kişinin bu sebepten ötürü öldürülmesi halinde kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlendiğinin kabulü gerekecektir.
Halk arasında “namus cinayeti” olarak anılan kasten öldürme eylemleri, sözü edilen nitelikli halin en sık karşılaşılan biçimidir. Sözgelimi bir kadının, ailesinin veya akrabalarının benimsemediği bir yaşam biçimini benimsemesi durumunda aile üyelerinin bir araya gelerek aldıkları sözde kararla gerçekleştirdiği öldürme eylemi, töre saikiyle kasten öldürmenin en yaygın örneklerindendir. Suçun bu nitelikli halinde failin salt bireysel kararından çok aile-akraba topluluğunun ortak bir suç işleme iradesi göstermesi söz konusudur.
Kasten öldürme suçunda dava zamanaşımı süresi 25 yıl; suçun nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda ise zamanaşımı süresi 30 yıldır. Suç işlendiğinden itibaren bu süre zarfında dava açılmamış veya açılmış fakat bu süre içerisinde sonuçlanmamış ise devletin cezalandırma yetkisi ortadan kalkmaktadır. Dava zamanaşımının durduğu ve kesildiği haller saklıdır. Bu sürenin hesaplanmasından uzman bir hukukçudan yardım alınmasında fayda vardır.
Kasten öldürme suçunda görevli mahkeme, suçun cezasının ağırlığı gereği Ağır Ceza Mahkemesidir.
TCK m. 81 ile düzenlenen kasten öldürme suçlarında failin tehlikelilik halinin üst düzeyde olduğu kabul edildiğinden bu suçun failleri ceza muhakemesi hukuku ile infaz hukukunda birtakım ayrık neticelere tabi tutulmaktadır. Ayrıca kasten öldürme, müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet şeklindeki hürriyeti en üst düzeyde bağlayıcı cezaların en sık uygulandığı suçtur. Bu cezaların infaz süreci birtakım özellikli hususlar barındırmaktadır.
Cezaların infazını düzenleyen 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (“CGTİK”) ile infaza ilişkin diğer mevzuat hükümlerinde TCK m. 81 uyarınca mahkumiyetine karar veren hükümlülerin durumu ayrıca düzenlenmiştir. Kamuoyunda “infaz paketi” olarak anılan ve sıklıkla tartışma konusu olan yeni infaz rejimi düzenlemelerinde de bu suçun hükümlüleri hakkında koşullu salıverilme süresi, açık cezaevine ayrılma vb. hususlarda istisnai düzenlemeler öngörülmektedir. Bu sebeplerle kasten öldürme suçundan verilen cezada infaz sürecinin titizlikle takip edilmesi, infaz başvurularının yapılmasında güncel mevzuatın gözetilmesi gerekir.
Kasten öldürme suçu, bir kimsenin kasıtlı olarak bir başkasını öldürmesi ve yaşam hakkına kasıtlı olarak son vermesidir. Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) 81. maddesinde “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” olarak suçun basit hali; 82. maddesinde ise suçun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerle birlikte korunan hukuki değer kişilerin yaşama hakkı yani insan hayatıdır.
Ceza Kanunumuz, yaşam hakkının ihlal edilmesi karşısında müebbet hapis cezasını öngörmüştür. Öyle ki toplumun temelini oluşturan ve diğer haklarımızı kullanabilmemizin gereği olan yaşam hakkının ihlali, ceza hukuku sistematiği içerisindeki en ağır ceza ile yaptırıma bağlanmıştır.
Kasten öldürme suçunun faili herkes olabilir. Suçun adından da anlaşılacağı üzere failin öldürme eylemini “kasıtlı olarak” gerçekleştirmesi gerekmektedir. Kast kavramından anlamamız gereken failin öldürme eylemini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesidir. Dolayısıyla failin öldürme kastıyla hareket etmesi ve mağdurun yaşamının sona ermesi suçun işlendiğinin kabulü için yeterlidir.
Sağ doğan ve yaşayan her insan kasten öldürme suçunun mağduru olabilir. Yaşamın hukuken başladığı kabul edilmediğinden cenin bu suçun mağduru olamamaktadır. Zira cenine karşı öldürme eyleminin gerçekleştirilmesi TCK m. 99’da “Çocuk Düşürtme Suçu” olarak ayrıca düzenlenmiştir.
Suçun varlığı için mağdurun yaşı, cinsiyeti, ırkı vb. unsurlar önem arz etmemektedir. Yalnızca ileride de değineceğimiz üzere mağdurun bazı sıfatları haiz olması durumunda suçun nitelikli halinin işlendiği kabul edilmektedir.
İşlenen her suç gibi kasten öldürme suçunun diğer bir mağduru da toplumu oluşturan bireyler adına devlettir. Hukuk düzenince yasaklanan ve yaptırıma bağlanan davranışlar doğrudan kamu hukukunun bir parçası olduğundan cezaen yasaklanmış fiillerin işlenmemesinde kamu adına devlet doğrudan menfaat sahibidir. Failin tehlikeliliğinin yüksek olması, eylemin kamu sağlığını, kamu düzenini veya toplumsal barışı tehdit etmesi gibi hallerde devlet suçu re’sen araştırmaktadır. Kasten öldürme suçunda da şikayet şartı aranmaksızın soruşturma işlemleri re’sen başlatılmakta, muhakeme kamu adına yürütülmektedir.
Kasten öldürme suçu serbest hareketli bir suç olduğundan suçu oluşturan hareketin ne şekilde gerçekleştiği önemli değildir. Hareketin ölüm sonucunu meydana getirmeye elverişli olması suçun oluşması için yeterli görülmüştür.
Ceza Kanunumuz uyarınca kasten öldürme suçu hem icrai bir hareketle hem de hareketsiz kalmak suretiyle ihmali bir hareketle işlenebilmektedir. Her iki halde de fail kasten öldürme suçu uyarınca cezalandırılmakla birlikte faile verilecek ceza farklılık göstermektedir.
TCK md. 83 uyarınca kasten öldürme suçu ihmali davranış ile yani kişinin yükümlü olduğu bir davranışı gerçekleştirmemesi şeklinde de işlenebilmektedir. Suçun ihmali hareket ile işlendiğinin kabulü için failin belirli bir davranışta bulunma yükümlülüğünün olması gerekmektedir. Bu yükümlülük kanuni düzenlemelerden kaynaklanabileceği gibi sözleşmeyle de öngörülmüş olabilir. Bununla birlikte failin ön gelen tehlikeli davranışı da bu yükümlülüğe yol açmış olabilir. Örneğin failin saldırgan olan köpeğini tasmasız şekilde gezdirmesi ve köpeğin birine saldırması halinde failin ön gelen tehlikeli davranışının oluştuğundan bahsedilebilir.
Doktorların kanundan kaynaklanan yükümlülüklerinin dışında kalan hallerde hastalarına gerekli tedavileri kasten uygulamamaları ve ölüm neticesine sebebiyet vermeleri hali sözleşmeden doğan yükümlülüğe örnektir. Yine bir ebeveynin yeni doğan çocuğuna karşı olan bakım yükümlülüğünü yerine getirmemesi neticesinde bebeğinin ölümüne yol açması halinde ihmal suretiyle kasten öldürme suçundan söz etmemiz mümkündür. Burada ebeveynin çocuğuna karşı olan bakım ve gözetim yükümlülüğü ise kanundan kaynaklanmakta olup bu husus Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da vurgulanmaktadır (Yargıtay 12. CD., 2014/18577 E., 2015/7237 K. sayılı ve 30.04.2015 tarihli kararı).
Kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi halinde failin ölüm neticesinden sorumlu olabilmesi için failden gerçekleştirmesi beklenen eylemin “gerekli” olması lazımdır. Diğer bir deyişle failden sonuca etki etmeyecek, faydasız bir çaba beklenemeyecektir. Bununla birlikte ihmali davranışın gerçekleşen ölüm neticesi ile nedensellik bağı içinde olması gerekir. Dolayısıyla ölüm neticesini meydana getirmeyen, basit nitelikteki ihmaller suçun gerçekleştiğinin kabulü için yeterli olmayacaktır. Buna karşılık örneğin bir trafik kazasında failin, kaza sonucu yaralanan kişiyi hastaneye götürmeyip olay yerinde bırakması, yaralananın kanamasının devam etmesi üzerine hayatını kaybetmesi olayında failin ihmali ölüm neticesine yol açacak boyuttadır.
TCK m. 83/3 uyarınca, suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi verilecek cezada indirim yapılmaması da mahkemenin takdir alanındadır.
Meşru savunma (meşru müdafaa), bir kimsenin kendisine veya bir başkasına karşı gerçekleşmekte olan veya gerçekleşmesi muhtemel bir saldırıya karşı kendisini veya bir başkasını savunmasıdır. TCK m. 25’te de meşru savunma hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiş ve saldırıyı etkisiz kılmak için orantılı olarak verilen karşılık için suçun oluşmayacağı öngörülmüştür. Meşru savunmaktan bahsedebilmek için savunma eyleminin zorunlu olması ve saldırıda bulunana yönelmesi gerekir. Kasten öldürme eyleminin meşru savunma kapsamında değerlendirilmesinde orantılılık ve zorunluluk unsurları özellikle önem taşır.
Silah kavramının tanımı TCK m. 6/1-f ile yapılmıştır. İlgili madde uyarınca silah kavramı halk arasında bilindiği anlamdan çok daha geniş kapsamlı tanımlanmıştır. Bu tanıma göre silah kavramının kapsamına ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, her türlü kesici ve delici aletler saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli araçlar ve yakıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici ve radyoaktif kimyasal maddeler de dahil edilmiştir. Öyle ki maddi olayın şartlarına göre taş ve sopa dahi silah kapsamına girebilir (Yargıtay 1. CD., 2015/6252 E., 2016/853 K. sayılı ve 29.02.2016 tarihli kararı).
Nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlar kullanılmak suretiyle işlenmesi dışında silahla öldürme kasten öldürme suçu bakımından nitelikli hal olarak düzenlenmemiştir. Bu itibarla kasten öldürme suçunun silahla, örneğin bıçakla veya ateşli silahla işlenmesi ile silahsız işlenmesi arasında faile verilecek ceza açısından bir fark bulunmamaktadır.
Haksız tahrik, TCK m. 29 ile ceza sorumluluğunu azaltan bir hal olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre kişinin haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında kalarak bir suç işlemesi halinde faile verilecek cezada indirim uygulanacaktır. Yapılacak indirim ise haksız tahrikin yoğunluğuna göre belirlenecektir.
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla kabul edildiği üzere haksız eylemler karşılıklı ise kural olarak haksız tahrik indirimi uygulanmamaktadır. Ancak karşılıklı eylemler arasında açık bir orantısızlık bulunuyorsa, haksız tahrik halinin varlığından bahsedilebilir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012/1-1288 E., 2012/1856 K. sayılı ve 18.12.2012 tarihli kararı). Keza Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/305 E., 2018/669 K. sayılı ve 20.12.2018 tarihli kararında, fail ile mağdurun birbirlerine yumrukla saldırdığı; failin, kendisine ve ailesine yumrukla saldırılmasına karşılık olarak mağdura av tüfeğiyle iki el ateş açtığı bir olayda saldırı eylemi ile savunma arasında orantı bulunmadığına ve failin eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiğine karar vermiştir.
Kasten öldürme suçunun haksız tahrik altında işlenmesi halinde ise faile müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar; ağırlaştırılmış müebbet cezası hapis cezası yerine ise 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası verilmektedir.
TCK m. 82 ile kasten öldürme suçunun nitelikli halleri belirlenmiştir. Aşağıda kısaca açıklanacak bu hallerde verilecek ceza müebbet hapis cezası yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır:
Kanunumuzda “tasarlamanın” tanımı yapılmadığından bu boşluk Yargıtay kararları ve doktrin ile tamamlanmaya çalışılmıştır. Yargıtay içtihadı doğrultusunda tasarlama, failin suç işleme kararı aldıktan sonra suça ilişkin plan yapması, aradan belirli bir süre geçmesine rağmen suç işleme yönündeki kararlılığını koruması ve soğukkanlı bir şekilde suçu işlemesi olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay’a göre tasarlama kastının ortaya konulmasında bu ölçütlerden herhangi birinin izlenmesi mümkündür.
Yargıtay’ın uygulamalarına göre tasarlamadan bahsedilebilmesi için (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2015/1-1222 E., 2016/189 K. sayılı ve 12.04.2016 tarihli kararı):
Tasarlama halinde fail, fiili olay anında karar verip işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir.
Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedene ve ani karara bağlı olarak fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra gerçekleştirildiği değerlendirilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/1-270 E., 2014/197 K. sayılı ve 22.04.2014 tarihli kararı).
Keza Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/1-304 E., 2014/454 K. sayılı ve 30.10.2014 tarihli kararına konu olayda failin önceden aldığı karar dahilinde plan yapmış, öldürme eylemini gerçekleştirmek için kar maskesi, işçi tulumu, eldiven ve biber gazı da alarak hazırlık yapmıştır. Fail katılanı tüm gün takip ederek havanın kararmasını beklemiş ve hava karardığında katılanın evine girerek öldürme eylemini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Olayda Yargıtay, tasarlamanın şartlarının oluştuğunu belirleyerek tasarlayarak kasten öldürme suçuna teşebbüsün oluştuğuna karar vermiştir.
Kişinin acıma duygusu olmaksızın bir başkasını öldürmesi halinde kasten öldürme suçunun canavarca hisle işlendiği kabul edilecektir. Canavarca hisle öldürmede eylem vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmekte ve fail eylemini gerçekleştirmekten haz duymaktadır.
Aynı fıkrada yer alan, eziyet çektirerek ibaresi ise, failin öldürme eylemini gerçekleştirirken mağdura ayrıca bir acı çektirmesini ifade eder.
Sözü edilen nitelikli hal, öldürme eyleminin gerçekleştirilme şekli üzerinden belirlenmektedir. Örneğin Yargıtay’a göre failin tartıştığı sevgilisinin üzerine benzin dökerek yakması halinde suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlendiğinin kabulü gerekecektir. Üstelik bunun için canavarca his saikinin netice gerçekleşene kadar devam etmesi aranmaz. Yargıtay’a göre fail eylemini gerçekleştirir gerçekleştirmez pişman olup maktülü hastaneye götürse dahi nitelikli halin varlığı kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/1-905 E., 2019/146 K. sayılı ve 05.03.2019 tarihli kararı).
Kasten öldürme suçunun genel bir tehlike yaratmak veya tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halde toplum genel bir tehlikeye maruz bırakılmakta ve mağdurun kendisini savunma olanağı bertaraf edilmektedir.
Kasten öldürme suçunun yakın akrabaya karşı işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Kişinin üstsoyu annesi, babası, dedesi, babaannesi ve anneannesi; altsoyu ise kişinin çocukları ve torunlarıdır. Amca, hala, teyze gibi kişinin diğer akrabaları kişinin yan soyu olup bu nitelikli halin dışında kalmaktadır.
Fıkra metninde geçen “eş” kavramı halen süregelen evlilik ilişkisi içinde olunan kişiyi ifade eder. Örneğin boşanılan eş bu kapsamda olmayacaktır.
Kardeş kavramı ise kişinin aynı anne veya babadan doğan kardeşlerini ifade eder.
Bentte sayılan kimselere karşı kasten öldürme fiilinin icrasında kolaylık bulunduğundan suçun bu savunmasız kişilere karşı işlenmesi nitelikli hal kapsamında sayılmıştır. Ceza Kanunumuzun 6. maddesine göre çocuk, henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade eder.
Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunmaya; kişinin trafik kazası geçirmesi, akli veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, sara nöbeti geçirmesi, ani fenalık geçirmesi, baygınlık, alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olma gibi olaylar örnek olarak verilebilir. Örneklerden de anlaşılacağı üzere bu hallerin sürekli olmasına gerek yoktur. Önem arz eden, mağdurun olay gerçekleştiği anda içinde bulunduğu durumdur.
Hamile olan kadın diğer bireylere kıyasla daha savunmasız olduğundan kasten öldürme suçunun gebe bir kişiye karşı işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin, mağdur kadının hamile olduğunu bilmesi gerekmektedir.
Kamu görevlisi kavramı, TCK m. 6/1-c ile “Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Sözü edilen nitelikli halin oluşması için salt mağdurun kamu görevlisi olması yeterli değildir. Kasten öldürme eyleminin, kamu görevlisinin görevinden dolayı gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Failin işlenmiş bir suçu gizlemek, suç delillerini ortadan kaldırmak veya suçun işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla bir kimseyi öldürmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli halin uygulanmasında failin önceden işlediği suçun niteliği önem arz etmemektedir. Önemli olan kasten öldürme suçunun işlenen diğer suçla bağlantılı olması ve yukarıdaki gayelerden biri doğrultusunda gerçekleştirilmesidir.
İnfial, sözlük anlamı olarak, kızgınlık ve içerleme demektir. Fail burada suç teşkil eden bir eylemi gerçekleştirememekten dolayı öfkelenmekte ve kasten öldürme eylemini bu duygu içerisinde gerçekleştirmektedir.
Failin işleyemediği suç ile kasten öldürme suçu arasında bağlantı bulunmalıdır. Örneğin, fail, tehdit içerikli mektuplar göndererek bir yakınından sürekli para istemektedir fakat yakını hiçbir şekilde kendisine karşılık vermez. Fail ise bu duruma öfkelenerek karşısındakini öldürürse söz konusu nitelikli hal uygulama alanı bulacaktır.
Halk arasında “kan davası” olarak bilinen sosyal olgunun engellenmesi amacıyla kasten öldürme suçunun kan gütme saikiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Kan gütme saiki, kişinin daha önceden öldürülen bir yakınının intikamını alma duygusuyla belirli bir aile ya da gruba mensup kişiyi öldürme amacıyla hareket etmesidir. Dolayısıyla bu suçtan söz etmek için daha önceden gerçekleşen bir öldürme eyleminin varlığı gerekir. Fail bu suçu işlerken görev bilinciyle hareket etmekte ve öç almak istemektedir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda kasten öldürme suçunun kan gütme saikiyle işlendiğinin kabulü için birtakım şartlar aranmaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/1-530 E., 2014/1 K. sayılı ve 14.01.2014 tarihli kararı):
Töre, bir topluluğun benimsediği ve uyguladığı ahlaki değerleri, yerleşmiş davranış ve yaşayış biçimlerini ifade etmektedir. Töre olarak kabul edilmiş bu toplumsal kurallara uymayan kişinin bu sebepten ötürü öldürülmesi halinde kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlendiğinin kabulü gerekecektir.
Halk arasında “namus cinayeti” olarak anılan kasten öldürme eylemleri, sözü edilen nitelikli halin en sık karşılaşılan biçimidir. Sözgelimi bir kadının, ailesinin veya akrabalarının benimsemediği bir yaşam biçimini benimsemesi durumunda aile üyelerinin bir araya gelerek aldıkları sözde kararla gerçekleştirdiği öldürme eylemi, töre saikiyle kasten öldürmenin en yaygın örneklerindendir. Suçun bu nitelikli halinde failin salt bireysel kararından çok aile-akraba topluluğunun ortak bir suç işleme iradesi göstermesi söz konusudur.
Kasten öldürme suçunda dava zamanaşımı süresi 25 yıl; suçun nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda ise zamanaşımı süresi 30 yıldır. Suç işlendiğinden itibaren bu süre zarfında dava açılmamış veya açılmış fakat bu süre içerisinde sonuçlanmamış ise devletin cezalandırma yetkisi ortadan kalkmaktadır. Dava zamanaşımının durduğu ve kesildiği haller saklıdır. Bu sürenin hesaplanmasından uzman bir hukukçudan yardım alınmasında fayda vardır.
Kasten öldürme suçunda görevli mahkeme, suçun cezasının ağırlığı gereği Ağır Ceza Mahkemesidir.
TCK m. 81 ile düzenlenen kasten öldürme suçlarında failin tehlikelilik halinin üst düzeyde olduğu kabul edildiğinden bu suçun failleri ceza muhakemesi hukuku ile infaz hukukunda birtakım ayrık neticelere tabi tutulmaktadır. Ayrıca kasten öldürme, müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet şeklindeki hürriyeti en üst düzeyde bağlayıcı cezaların en sık uygulandığı suçtur. Bu cezaların infaz süreci birtakım özellikli hususlar barındırmaktadır.
Cezaların infazını düzenleyen 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (“CGTİK”) ile infaza ilişkin diğer mevzuat hükümlerinde TCK m. 81 uyarınca mahkumiyetine karar veren hükümlülerin durumu ayrıca düzenlenmiştir. Kamuoyunda “infaz paketi” olarak anılan ve sıklıkla tartışma konusu olan yeni infaz rejimi düzenlemelerinde de bu suçun hükümlüleri hakkında koşullu salıverilme süresi, açık cezaevine ayrılma vb. hususlarda istisnai düzenlemeler öngörülmektedir. Bu sebeplerle kasten öldürme suçundan verilen cezada infaz sürecinin titizlikle takip edilmesi, infaz başvurularının yapılmasında güncel mevzuatın gözetilmesi gerekir.