Taksirle Öldürme Suçu (TCK m.85)

Taksirle Öldürme Suçu (TCK m. 85)

Taksirle öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) hayata karşı işlenen suçlar bölümü içerisinde 85. maddede düzenlenmiştir. Buna göre: “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Bu suç tipi ile koruma altına alınmak istenen hukuki değer; en üstün hak olarak kabul edilen yaşam hakkıdır. Nitekim kişinin bizatihi insan olmasından kaynaklanan hakları ile yasalarca kendisine tanınmış olan diğer haklardan yararlanabilmesi kişinin hayatta olmasına bağlıdır.

Taksirle öldürme suçu şikayete bağlı suçlardan değildir, kamu adına soruşturulur ve kovuşturulur. Diğer bir ifadeyle ölenin yakınları veya diğer ilgililer tarafından gerçekleştirilen şikayet veya şikayetin geri alınması gibi işlemler ceza muhakemesinin işleyişinde doğrudan sonuç doğurmayacaktır.

Taksir Nedir?

Yaşam hakkının koruma altına alındığı taksirle öldürme suçuna ilişkin açıklamalara geçmeden evvel öncelikle taksir kavramına kısaca değinilmesi gerekmektedir. Kural olarak suçlar düzenlenirken, failin kasten hareket ettiği varsayımına dayanılmıştır. Taksirli bir fiilin cezalandırılması ise istisna olarak kabul edilmektedir. Bu husus TCK m. 22/1’de “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır” şeklinde ifade edilerek düzenleme altına alınmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/15-734 E. ve 2019/459 K.  sayılı ve 28.05.2019 tarihli ilamıyla da taksirli şekli yasada düzenlenmeyen suçların taksirle işlenemeyeceği belirterek taksirli eylemlerin istisnai özelliği vurgulamıştır.

Arapça kusur kelimesinden türetilen ve TCK m. 22’de tanımlanan taksir, bilinçsiz (adi) ve bilinçli taksir şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu ayrım, failin gerçekleştirmiş olduğu eylemin suç tipinde yer alan neticeyi meydana getireceğini öngörmemesi yahut öngördüğü neticenin meydana gelmeyeceğine güven duymasına göre yapılmaktadır. Nitekim bu doğrultuda kanunda bilinçsiz taksirdikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi şeklinde düzenlenirken bilinçli taksir ise “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” şeklinde düzenlenmiştir. Her iki taksir türü arasındaki fark özellikle faile verilecek cezanın belirlenmesi ve yargılama sonunda verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi noktasında kendisini göstermektedir. Zira bilinçli taksir ile işlenen bir fiilin haksızlık unsurunun yoğunluğu failin daha ağır cezalandırılmasına neden olmaktadır. Hakeza bilinçli taksir ile işlenen suçlara ilişkin cezanın üçte birden yarısına kadar arttırılacağı TCK m. 22/3’te düzenlenmiştir.

Bu kapsamda taksirle öldürme suçunda fail gerçekleştirdiği eylem çerçevesinde gerekli tedbirleri almayarak veya gerekli özeni göstermeyerek bir kimsenin “ölümüne” neden olduğunda her ne kadar meydana gelen “ölüm” neticesini istememişse de bundan dolayı sorumlu tutulmaktadır. Zira yaşam hakkı yalnızca kasten gerçekleştirilen eylemlere karşı değil aynı zamanda taksirle gerçekleştirilen eylemlere karşı da korunmaktadır. Bu itibarla taksirle öldürme ve kasten insan öldürme suçları arasındaki fark haksızlığın gerçekleştirilme biçimi şeklinde ortaya çıkmakta olup her iki suç tipi açısından da “ölüm” neticesi ortaktır.

Taksirle Öldürme Suçu

Taksirle öldürme suçunun meydana gelebilmesi için kanunda herhangi bir davranış şekli öngörülmemiş veya davranış şekillerini sınırlandırma yoluna gidilmemiştir. Bu nedenle ölüm neticesinin ortaya çıkmasına sebep olan her türlü eylem taksirle öldürme suçunun oluşması için yeterlidir. Eylem açısından önem arz eden husus eylemin objektif özen yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmesidir. Ancak gösterilmesi gereken bu özenin tarifi ve içeriğine genellikle kanunlarda yer verilmemektedir. Bu yükümlülüğü belirleyecek olan ortak hayat tecrübesidir.

Objektif özen yükümlülüğünün içeriğine dair hükümlere yer verilen özel kanunlara örnek olarak ise iş sağlığı ve güvenliği açısından 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, tıbbi müdahale ve operasyonlar açısından 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının İcrasına Dair Kanun gösterilebilir. Objektif özen yükümlülüğüne dair düzenlemelere yer verildiği durumlarda dahi inceleme yalnızca kanun metni ile sınırlı olarak gerçekleştirilmeyecek, somut olayın özellikleri gözetilecektir.

Objektif Özen Yükümlülüğü Nedir?

Dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağını hukuk kuralları ve müşterek tecrübe olarak görmek mümkündür. Özel kişilerin belirlediği kurallar dahi dikkat ve özen yükümlülüğünün kapsamına işaret edebilir. Burada özel kişilerin belirlediği kuralların yükümlülük olarak addedilebilmesi ve aykırı davranılması neticesinde sorumluluğun doğabilmesi için bunların basit bir tavsiyenin ötesinde olması gereklidir. Örneğin bir kimsenin iş tanımında bazı yükümlülükler altında olduğunun belirtilmesi söz konusu yükümlülüklerin basit birer tavsiye niteliğini aştığını göstermektedir. Nitekim bu hususlar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/12-38 E. ve 2014/493 K. sayılı ve 18.11.2014 tarihli kararında “Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkan ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. (…) Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara dair cezai sorumluluğu benimsenmiş(tir)” şeklinde ifade edilmiştir.

Objektif Özen Yükümlülüğüne Aykırılığın Tespiti

Her somut olayda hakim, failin objektif özen yükümlülüğü kapsamında ne yönde hareket etmesi gerektiğini ve failin gerçekte nasıl hareket ettiğini araştıracak, neticesinde de objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilip edilmediğini belirleyecektir. Yapılan araştırma neticesinde taksirle öldürme suçunun unsurlarının meydana geldiğine kanaat getirilmesi halinde fail açısından bir kusurluluk incelemesi yapılacaktır. Bu aşamada objektif olarak öngörülen özen yükümlülüğünün fail tarafından yerine getirilebilir olup olmadığı bizatihi failin eğitimi, yaşı, sosyal konumu, tecrübesi gibi kişisel özellikleri dikkate alınarak değerlendirilecektir.

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesince dikkat ve özen yükümlülüğü karşısında failin durumu sübjektif bir değerlendirmeyle, yani failin kişisel özelliklerine göre belirlenir. Fail kişisel özellikleri itibarıyla ihlal ettiği objektif özen yükümlülüğünü idrak edebilecek ve ona uygun davranabilecek durumda değil ise bu halde fail objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden eylemi nedeniyle kusurlu addedilemeyecek ve cezalandırılamayacaktır. Bu değerlendirme neticesinde failin kusurlu olduğu sonucuna ulaşılırsa faile objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden kusurlu eylemi nedeniyle, kusuruna göre belirlenecek bir ceza uygulanacaktır.

Taksirle Öldürme Suçunda Cezasızlık Nedeni

Taksirli suçlar açısından, failin objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden kusurlu davranışına rağmen cezalandırılmamasına imkan tanıyan bir şahsi cezasızlık sebebi düzenlenmiştir. Taksirli suçlar bazı hallerde failin de mağdur olmasına neden olabilmektedir. Bu durumu göz önünde bulunduran kanun koyucu failin mağduriyetini daha fazla arttırmamak için TCK m. 22/6’da “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” şeklinde bir düzenlemeye yer vermiştir. Buna göre aynı araç içerisinde seyahat etmekte olan bir ailede araç sürücüsünün taksirle gerçekleştirdiği bir trafik kazasında eşi ve çocuğunun ölümüne neden olması durumunda kendisine ceza verilmeme imkanı mevcuttur. Eylemin bilinçli taksirle gerçekleşmesi halinde ise bu durum yalnızca bir indirim sebebi olabilecektir.

Taksirle Öldürme Suçu ve İş Kazaları

Taksirle öldürme suçunun en sık tartışma konusu olduğu olgulardan biri iş kazalarıdır.

Uygulamada sık sık birden fazla kişiye ait olabilecek dikkatsiz ve özensiz davranışların birleşmesiyle meydana gelen “ölüm” hadiselerinde objektif özen yükümlülüğünün ve bu yükümlülüğün ihlal sorumluluğunun kime ait olduğunun tespiti noktasında problem yaşanmaktadır. Özellikle iş kazalarında kazaya sebep olan davranışlar incelenirken her bir kişi bakımından objektif özen yükümlülüğü ayrı ayrı ve tek tek tespit edilmeli, sonrasında ise bu yükümlülüğün ihlal edilip edilmediği araştırılmalıdır. Nitekim ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin bir görünümü olarak TCK m. 22/5’te birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkesin kendi kusurundan sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Uygulamada çokça karşılaşılan iş kazaları neticesinde meydana gelen ölümlerde işverenin taksirle öldürme suçundan sorumluluğu ayrıca ele alınacaktır.

İş kazalarında “fail” kazaya neden olan işçi, işveren vekili, alt işveren veya işveren olabileceği gibi duruma göre üçüncü bir kişi dahi fail sıfatına sahip olabilir. Örnek vermek gerekirse bir inşaatta meydana gelen iş kazasında işveren/asıl yüklenici (müteahhit), alt yüklenici (taşeron), şantiye şefi, iş güvenliği uzmanı veya yapı denetim kuruluşu yetkililerinin sorumluluğu gündeme gelebilir.

İş kazalarında fail, genellikle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca iş güvenliği için gerekli tedbirleri alması gereken ancak bu noktada gereken dikkat ve özeni göstermeyen işveren veya bu konudaki yetkilerini devrettiği yöneticiler olmaktadır. Birden fazla işverenin veya işletme yöneticisinin söz konusu olduğu hallerde öncelikle işveren veya yöneticiler arasındaki yazılı iş bölümüne bakılmalıdır. Yazılı iş bölümünün bulunmadığı yahut fiili durumun farklı olduğu hallerde ise iş kazasının meydana geldiği faaliyetin fiilen kimin sevk ve idaresinde olduğunun araştırılması gerekmektedir.

İş Kazalarında Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu

Yukarıda belirtildiği üzere, iş kazası bir çalışanın vefatı ile neticelenirse sorumluluk belirlenirken, iş kazasını önlemek için gereken tedbirlerin ne olduğu ve kimin bu tedbirleri almakla yükümlü olduğu incelenecektir. Bu kapsamda meydana gelen kaza, ancak bir yönetim kurulu kararı ile alınabilecek bir tedbir ile önlenebilecek durumdaysa yahut işverenin gözetim ve denetim görevi yönetim kurulu tarafından devredilmemişse burada yönetim kurulu üyelerinin iş kazasından sorumluluğu gündeme gelebilecektir.

İş kazalarında taksirle öldürme suçundan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğmaması için fiilen denetim ve gözetim faaliyeti gerçekleştirmesi mümkün olmayan yöneticilerin bu görevini belgelenebilecek şekilde devretmesi gerekmektedir. Burada dikkat edilmelidir ki iş güvenliğinden sorumlu olarak atanan kişinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda ehil bir kimse olması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 12. CD bu hususu 2016/2870 E. ve 2018/916 K. sayılı ve 25.01.2018 tarihli kararında “yönetim kurulu tarafından boyahane müdürü olarak atanan ...'ın yapacağı işte ehil olup olmadığının, işveren vekili sıfatıyla fabrikanın boyahane bölümünde iş güvenliğinin sağlanması bakımından gerekli niteliklere sahip olup olmadığının belirlenmesi suretiyle, sonucuna göre yönetim kurulu başkanı olan sanık ...'ın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” şeklinde belirterek bu hususun önemini ifade etmiştir.

Alt İşveren İlişkisinin Varlığı Halinde Sorumluluk

Asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin diğer bir ifade ile taşeron ilişkisinin bulunduğu hallerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlemler alınmasının kimin yükümlülüğü olduğuna taraflar arasındaki sözleşme ve fiili iş bölümü incelenerek ulaşılmalıdır. Buna göre meydana gelen kazadan hangi tarafın işvereninin ya da iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlü yöneticisinin sorumlu olduğuna karar verilmelidir. Nitekim bu husus Yargıtay 12. CD’nin 2015/2331 E. ve 2015/18506 K. sayılı ve 30.11.2015 tarihli kararında “sanığın, taşeron şirket ... ...Mermer Maden İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi ile yaptığı 22/04/2011 tarihli sözleşme ile '' Kooperatifin inşaatında birden fazla yüklenici -taşeron veya imalatçı firma çalıştırılmış olsa bile taşeron firma kendi işini yapmak üzere çalıştırdığı işçileri için iş sağlığı ve iş güvenliği tüzüğü hükümlerini yerine getirerek iş kazası olmaması için gereken tedbirleri bizzat almak zorundadır. İşin devamı esnasında oluşacak her türlü iş kazaları nedeniyle uğranılacak zarar ve ziyan adli ve cezai sorumluluk ile kaza nedeniyle işçilere ve üçüncü kişilere ödenecek her türlü maddi manevi tazminatlar ve cezalardan doğrudan yüklenici sorumludur.'' hükmü uyarınca anılan inşaatta çalışan işçilerin iş sağlığı ve güvenliklerine ilişkin önlemleri alma yükümlüğünün taşeron firmaya ait olduğu anlaşılmakla; taşeron firma adına çalışan M.. Ö..'in ölümünden kooperatif başkanı olan sanığa cezai yönden kusur izafe edilemeyeceği” şeklinde değerlendirme yapılmıştır.

Asıl işveren ve alt işveren arasında iş hukuku anlamında bazı hallerde var olan birlikte sorumluluk durumu, ceza hukukunda söz konusu değildir. Taksirle öldürme suçundan sorumluluk belirlenirken taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin, fiili iş bölümünün, kazaya sebep olan davranışın nasıl ve kim tarafından önlenebileceği hususlarının dikkate alınacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

Taksirle Öldürme Suçunda Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesi

Bilinçsiz (adi) taksir ile işlenen taksirle öldürme suçunda fail hakkında öngörülen hapis cezasının failin kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi söz konusu olabilir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki ölüm neticesine bilinçli taksir ile sebep olunması halinde uzun süreli hapis cezasının, diğer bir ifadeyle bir yılın üzerindeki hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün olmayacaktır.

Taksirle Öldürme Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Hapis Cezasının Ertelenmesi

Taksirle öldürme suçundan mahkemece kurulan hükmün iki yıl veya daha altı hapis cezası ya da adli para cezası olması ve kanunda belirtilen diğer şartların da mevcut olması halinde CMK m. 231 uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi mümkündür. Benzer şekilde, kanunla belirtilen şartların varlığı halinde iki yıl veya daha az süreli hapis cezasının TCK m. 51 uyarınca ertelenmesine karar verilmesi de mümkündür.

Taksirle Öldürme Suçunda Dava Zamanaşımı ve Görevli Mahkeme

TCK m. 66’da yer alan düzenlemeye göre taksirle öldürme suçundaki dava zamanaşımı gerek bir kişinin taksirle ölümüne neden olunması (TCK m.85/1) gerekse de birden fazla kişinin ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması halinde (TCK m.85/2) suçun işlenme tarihinden itibaren 15 yıldır. Bu süre kanunda belirtilen hallerin gerçekleşmesi halinde en fazla yarısı kadar bir başka deyişle 7,5 yıl daha uzamak suretiyle toplamda 22 yıl 6 aya kadar uzayabilecektir. Süreyi durduracak veya kesecek hallerin ortaya çıkmadığı durumlarda kamu davası, anılan sürelerin geçmesi ile düşecek, artık faile bir yaptırım uygulanmasına karar verilemeyecektir. Bu sürenin hesaplanmasında uzman bir hukukçudan yardım alınmasında yarar vardır.

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olunması (TCK m.85/1) halinde görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Ancak taksirle birden fazla kişinin ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması halinde (TCK m.85/2) görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleri olacaktır.

Taksirle Öldürme Suçu (TCK m.85)

Taksirle Öldürme Suçu (TCK m. 85)

Taksirle öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) hayata karşı işlenen suçlar bölümü içerisinde 85. maddede düzenlenmiştir. Buna göre: “(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Bu suç tipi ile koruma altına alınmak istenen hukuki değer; en üstün hak olarak kabul edilen yaşam hakkıdır. Nitekim kişinin bizatihi insan olmasından kaynaklanan hakları ile yasalarca kendisine tanınmış olan diğer haklardan yararlanabilmesi kişinin hayatta olmasına bağlıdır.

Taksirle öldürme suçu şikayete bağlı suçlardan değildir, kamu adına soruşturulur ve kovuşturulur. Diğer bir ifadeyle ölenin yakınları veya diğer ilgililer tarafından gerçekleştirilen şikayet veya şikayetin geri alınması gibi işlemler ceza muhakemesinin işleyişinde doğrudan sonuç doğurmayacaktır.

Taksir Nedir?

Yaşam hakkının koruma altına alındığı taksirle öldürme suçuna ilişkin açıklamalara geçmeden evvel öncelikle taksir kavramına kısaca değinilmesi gerekmektedir. Kural olarak suçlar düzenlenirken, failin kasten hareket ettiği varsayımına dayanılmıştır. Taksirli bir fiilin cezalandırılması ise istisna olarak kabul edilmektedir. Bu husus TCK m. 22/1’de “Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır” şeklinde ifade edilerek düzenleme altına alınmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/15-734 E. ve 2019/459 K.  sayılı ve 28.05.2019 tarihli ilamıyla da taksirli şekli yasada düzenlenmeyen suçların taksirle işlenemeyeceği belirterek taksirli eylemlerin istisnai özelliği vurgulamıştır.

Arapça kusur kelimesinden türetilen ve TCK m. 22’de tanımlanan taksir, bilinçsiz (adi) ve bilinçli taksir şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu ayrım, failin gerçekleştirmiş olduğu eylemin suç tipinde yer alan neticeyi meydana getireceğini öngörmemesi yahut öngördüğü neticenin meydana gelmeyeceğine güven duymasına göre yapılmaktadır. Nitekim bu doğrultuda kanunda bilinçsiz taksirdikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi şeklinde düzenlenirken bilinçli taksir ise “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” şeklinde düzenlenmiştir. Her iki taksir türü arasındaki fark özellikle faile verilecek cezanın belirlenmesi ve yargılama sonunda verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi noktasında kendisini göstermektedir. Zira bilinçli taksir ile işlenen bir fiilin haksızlık unsurunun yoğunluğu failin daha ağır cezalandırılmasına neden olmaktadır. Hakeza bilinçli taksir ile işlenen suçlara ilişkin cezanın üçte birden yarısına kadar arttırılacağı TCK m. 22/3’te düzenlenmiştir.

Bu kapsamda taksirle öldürme suçunda fail gerçekleştirdiği eylem çerçevesinde gerekli tedbirleri almayarak veya gerekli özeni göstermeyerek bir kimsenin “ölümüne” neden olduğunda her ne kadar meydana gelen “ölüm” neticesini istememişse de bundan dolayı sorumlu tutulmaktadır. Zira yaşam hakkı yalnızca kasten gerçekleştirilen eylemlere karşı değil aynı zamanda taksirle gerçekleştirilen eylemlere karşı da korunmaktadır. Bu itibarla taksirle öldürme ve kasten insan öldürme suçları arasındaki fark haksızlığın gerçekleştirilme biçimi şeklinde ortaya çıkmakta olup her iki suç tipi açısından da “ölüm” neticesi ortaktır.

Taksirle Öldürme Suçu

Taksirle öldürme suçunun meydana gelebilmesi için kanunda herhangi bir davranış şekli öngörülmemiş veya davranış şekillerini sınırlandırma yoluna gidilmemiştir. Bu nedenle ölüm neticesinin ortaya çıkmasına sebep olan her türlü eylem taksirle öldürme suçunun oluşması için yeterlidir. Eylem açısından önem arz eden husus eylemin objektif özen yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmesidir. Ancak gösterilmesi gereken bu özenin tarifi ve içeriğine genellikle kanunlarda yer verilmemektedir. Bu yükümlülüğü belirleyecek olan ortak hayat tecrübesidir.

Objektif özen yükümlülüğünün içeriğine dair hükümlere yer verilen özel kanunlara örnek olarak ise iş sağlığı ve güvenliği açısından 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, tıbbi müdahale ve operasyonlar açısından 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının İcrasına Dair Kanun gösterilebilir. Objektif özen yükümlülüğüne dair düzenlemelere yer verildiği durumlarda dahi inceleme yalnızca kanun metni ile sınırlı olarak gerçekleştirilmeyecek, somut olayın özellikleri gözetilecektir.

Objektif Özen Yükümlülüğü Nedir?

Dikkat ve özen yükümlülüğünün kaynağını hukuk kuralları ve müşterek tecrübe olarak görmek mümkündür. Özel kişilerin belirlediği kurallar dahi dikkat ve özen yükümlülüğünün kapsamına işaret edebilir. Burada özel kişilerin belirlediği kuralların yükümlülük olarak addedilebilmesi ve aykırı davranılması neticesinde sorumluluğun doğabilmesi için bunların basit bir tavsiyenin ötesinde olması gereklidir. Örneğin bir kimsenin iş tanımında bazı yükümlülükler altında olduğunun belirtilmesi söz konusu yükümlülüklerin basit birer tavsiye niteliğini aştığını göstermektedir. Nitekim bu hususlar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/12-38 E. ve 2014/493 K. sayılı ve 18.11.2014 tarihli kararında “Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkan ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır. (…) Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara dair cezai sorumluluğu benimsenmiş(tir)” şeklinde ifade edilmiştir.

Objektif Özen Yükümlülüğüne Aykırılığın Tespiti

Her somut olayda hakim, failin objektif özen yükümlülüğü kapsamında ne yönde hareket etmesi gerektiğini ve failin gerçekte nasıl hareket ettiğini araştıracak, neticesinde de objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilip edilmediğini belirleyecektir. Yapılan araştırma neticesinde taksirle öldürme suçunun unsurlarının meydana geldiğine kanaat getirilmesi halinde fail açısından bir kusurluluk incelemesi yapılacaktır. Bu aşamada objektif olarak öngörülen özen yükümlülüğünün fail tarafından yerine getirilebilir olup olmadığı bizatihi failin eğitimi, yaşı, sosyal konumu, tecrübesi gibi kişisel özellikleri dikkate alınarak değerlendirilecektir.

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesince dikkat ve özen yükümlülüğü karşısında failin durumu sübjektif bir değerlendirmeyle, yani failin kişisel özelliklerine göre belirlenir. Fail kişisel özellikleri itibarıyla ihlal ettiği objektif özen yükümlülüğünü idrak edebilecek ve ona uygun davranabilecek durumda değil ise bu halde fail objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden eylemi nedeniyle kusurlu addedilemeyecek ve cezalandırılamayacaktır. Bu değerlendirme neticesinde failin kusurlu olduğu sonucuna ulaşılırsa faile objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden kusurlu eylemi nedeniyle, kusuruna göre belirlenecek bir ceza uygulanacaktır.

Taksirle Öldürme Suçunda Cezasızlık Nedeni

Taksirli suçlar açısından, failin objektif özen yükümlülüğünü ihlal eden kusurlu davranışına rağmen cezalandırılmamasına imkan tanıyan bir şahsi cezasızlık sebebi düzenlenmiştir. Taksirli suçlar bazı hallerde failin de mağdur olmasına neden olabilmektedir. Bu durumu göz önünde bulunduran kanun koyucu failin mağduriyetini daha fazla arttırmamak için TCK m. 22/6’da “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” şeklinde bir düzenlemeye yer vermiştir. Buna göre aynı araç içerisinde seyahat etmekte olan bir ailede araç sürücüsünün taksirle gerçekleştirdiği bir trafik kazasında eşi ve çocuğunun ölümüne neden olması durumunda kendisine ceza verilmeme imkanı mevcuttur. Eylemin bilinçli taksirle gerçekleşmesi halinde ise bu durum yalnızca bir indirim sebebi olabilecektir.

Taksirle Öldürme Suçu ve İş Kazaları

Taksirle öldürme suçunun en sık tartışma konusu olduğu olgulardan biri iş kazalarıdır.

Uygulamada sık sık birden fazla kişiye ait olabilecek dikkatsiz ve özensiz davranışların birleşmesiyle meydana gelen “ölüm” hadiselerinde objektif özen yükümlülüğünün ve bu yükümlülüğün ihlal sorumluluğunun kime ait olduğunun tespiti noktasında problem yaşanmaktadır. Özellikle iş kazalarında kazaya sebep olan davranışlar incelenirken her bir kişi bakımından objektif özen yükümlülüğü ayrı ayrı ve tek tek tespit edilmeli, sonrasında ise bu yükümlülüğün ihlal edilip edilmediği araştırılmalıdır. Nitekim ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin bir görünümü olarak TCK m. 22/5’te birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkesin kendi kusurundan sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Uygulamada çokça karşılaşılan iş kazaları neticesinde meydana gelen ölümlerde işverenin taksirle öldürme suçundan sorumluluğu ayrıca ele alınacaktır.

İş kazalarında “fail” kazaya neden olan işçi, işveren vekili, alt işveren veya işveren olabileceği gibi duruma göre üçüncü bir kişi dahi fail sıfatına sahip olabilir. Örnek vermek gerekirse bir inşaatta meydana gelen iş kazasında işveren/asıl yüklenici (müteahhit), alt yüklenici (taşeron), şantiye şefi, iş güvenliği uzmanı veya yapı denetim kuruluşu yetkililerinin sorumluluğu gündeme gelebilir.

İş kazalarında fail, genellikle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca iş güvenliği için gerekli tedbirleri alması gereken ancak bu noktada gereken dikkat ve özeni göstermeyen işveren veya bu konudaki yetkilerini devrettiği yöneticiler olmaktadır. Birden fazla işverenin veya işletme yöneticisinin söz konusu olduğu hallerde öncelikle işveren veya yöneticiler arasındaki yazılı iş bölümüne bakılmalıdır. Yazılı iş bölümünün bulunmadığı yahut fiili durumun farklı olduğu hallerde ise iş kazasının meydana geldiği faaliyetin fiilen kimin sevk ve idaresinde olduğunun araştırılması gerekmektedir.

İş Kazalarında Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu

Yukarıda belirtildiği üzere, iş kazası bir çalışanın vefatı ile neticelenirse sorumluluk belirlenirken, iş kazasını önlemek için gereken tedbirlerin ne olduğu ve kimin bu tedbirleri almakla yükümlü olduğu incelenecektir. Bu kapsamda meydana gelen kaza, ancak bir yönetim kurulu kararı ile alınabilecek bir tedbir ile önlenebilecek durumdaysa yahut işverenin gözetim ve denetim görevi yönetim kurulu tarafından devredilmemişse burada yönetim kurulu üyelerinin iş kazasından sorumluluğu gündeme gelebilecektir.

İş kazalarında taksirle öldürme suçundan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğmaması için fiilen denetim ve gözetim faaliyeti gerçekleştirmesi mümkün olmayan yöneticilerin bu görevini belgelenebilecek şekilde devretmesi gerekmektedir. Burada dikkat edilmelidir ki iş güvenliğinden sorumlu olarak atanan kişinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda ehil bir kimse olması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 12. CD bu hususu 2016/2870 E. ve 2018/916 K. sayılı ve 25.01.2018 tarihli kararında “yönetim kurulu tarafından boyahane müdürü olarak atanan ...'ın yapacağı işte ehil olup olmadığının, işveren vekili sıfatıyla fabrikanın boyahane bölümünde iş güvenliğinin sağlanması bakımından gerekli niteliklere sahip olup olmadığının belirlenmesi suretiyle, sonucuna göre yönetim kurulu başkanı olan sanık ...'ın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” şeklinde belirterek bu hususun önemini ifade etmiştir.

Alt İşveren İlişkisinin Varlığı Halinde Sorumluluk

Asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin diğer bir ifade ile taşeron ilişkisinin bulunduğu hallerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda önlemler alınmasının kimin yükümlülüğü olduğuna taraflar arasındaki sözleşme ve fiili iş bölümü incelenerek ulaşılmalıdır. Buna göre meydana gelen kazadan hangi tarafın işvereninin ya da iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlü yöneticisinin sorumlu olduğuna karar verilmelidir. Nitekim bu husus Yargıtay 12. CD’nin 2015/2331 E. ve 2015/18506 K. sayılı ve 30.11.2015 tarihli kararında “sanığın, taşeron şirket ... ...Mermer Maden İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi ile yaptığı 22/04/2011 tarihli sözleşme ile '' Kooperatifin inşaatında birden fazla yüklenici -taşeron veya imalatçı firma çalıştırılmış olsa bile taşeron firma kendi işini yapmak üzere çalıştırdığı işçileri için iş sağlığı ve iş güvenliği tüzüğü hükümlerini yerine getirerek iş kazası olmaması için gereken tedbirleri bizzat almak zorundadır. İşin devamı esnasında oluşacak her türlü iş kazaları nedeniyle uğranılacak zarar ve ziyan adli ve cezai sorumluluk ile kaza nedeniyle işçilere ve üçüncü kişilere ödenecek her türlü maddi manevi tazminatlar ve cezalardan doğrudan yüklenici sorumludur.'' hükmü uyarınca anılan inşaatta çalışan işçilerin iş sağlığı ve güvenliklerine ilişkin önlemleri alma yükümlüğünün taşeron firmaya ait olduğu anlaşılmakla; taşeron firma adına çalışan M.. Ö..'in ölümünden kooperatif başkanı olan sanığa cezai yönden kusur izafe edilemeyeceği” şeklinde değerlendirme yapılmıştır.

Asıl işveren ve alt işveren arasında iş hukuku anlamında bazı hallerde var olan birlikte sorumluluk durumu, ceza hukukunda söz konusu değildir. Taksirle öldürme suçundan sorumluluk belirlenirken taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin, fiili iş bölümünün, kazaya sebep olan davranışın nasıl ve kim tarafından önlenebileceği hususlarının dikkate alınacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

Taksirle Öldürme Suçunda Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesi

Bilinçsiz (adi) taksir ile işlenen taksirle öldürme suçunda fail hakkında öngörülen hapis cezasının failin kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi söz konusu olabilir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki ölüm neticesine bilinçli taksir ile sebep olunması halinde uzun süreli hapis cezasının, diğer bir ifadeyle bir yılın üzerindeki hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün olmayacaktır.

Taksirle Öldürme Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Hapis Cezasının Ertelenmesi

Taksirle öldürme suçundan mahkemece kurulan hükmün iki yıl veya daha altı hapis cezası ya da adli para cezası olması ve kanunda belirtilen diğer şartların da mevcut olması halinde CMK m. 231 uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi mümkündür. Benzer şekilde, kanunla belirtilen şartların varlığı halinde iki yıl veya daha az süreli hapis cezasının TCK m. 51 uyarınca ertelenmesine karar verilmesi de mümkündür.

Taksirle Öldürme Suçunda Dava Zamanaşımı ve Görevli Mahkeme

TCK m. 66’da yer alan düzenlemeye göre taksirle öldürme suçundaki dava zamanaşımı gerek bir kişinin taksirle ölümüne neden olunması (TCK m.85/1) gerekse de birden fazla kişinin ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması halinde (TCK m.85/2) suçun işlenme tarihinden itibaren 15 yıldır. Bu süre kanunda belirtilen hallerin gerçekleşmesi halinde en fazla yarısı kadar bir başka deyişle 7,5 yıl daha uzamak suretiyle toplamda 22 yıl 6 aya kadar uzayabilecektir. Süreyi durduracak veya kesecek hallerin ortaya çıkmadığı durumlarda kamu davası, anılan sürelerin geçmesi ile düşecek, artık faile bir yaptırım uygulanmasına karar verilemeyecektir. Bu sürenin hesaplanmasında uzman bir hukukçudan yardım alınmasında yarar vardır.

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olunması (TCK m.85/1) halinde görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. Ancak taksirle birden fazla kişinin ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması halinde (TCK m.85/2) görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleri olacaktır.